Kurumsal

Kurucumuz

Kurucumuz

Ben Neden Okul Açtım?

1968 yılında başladığım ilkokul yıllarımın 2006 senesinde kurduğum eğitim kurumlarının temelini oluşturacağını bilemezdim.
İlkokulu Yeşilköy Halil Vedat Fıratlı Pansiyonlu İlkokulunda yatılı okudum. Öğretmenimin ismini bile hatırlamıyorum çünkü hafızam sildi. Mankenlik yaptığını duyduğum güzel bir kadındı, ama 5 gün yatılı okuduğum ve belki de sevgiye en aç olduğum yıllarda başarılı bir öğrenci olmamamın da sebebiyle beni çok sevmediğini hissediyordum. O zamanlar başarılı çocuklar sevilir, başarısızlar sevilmezdi ve bu benim ruhuma yerleşen bir acıydı.

Beni sevmesi için elimden geleni yapıyordum ama kriterlerde uyuşmuyorduk herhalde. Çarpım tablosunu çok zor ezberleyenlerdendim, çaktırmadan sonucu parmaklarımla arkamda gizli gizli hesaplarken yakalandığımda, o zamanın tahta kalem kutularının kapaklarını az kafama yemedim. Annemi çok özlüyordum, O’na göre tüm bürokratların çocuklarını torpil ile sokmaya çalıştığı bir okulda (hem de o zamanın parası ile ciddi meblağlarda bir okul ücreti ödüyordu ailem), beni okutması ve çocuğunun bu eğitim sistemi içinde gelecek başarılı günlere hazırlanması onu gururlandırıyor olmalıydı. Okuldan hep çok nefret ettim, çünkü tüm sunumları, şiirleri, çok başarılı olduğumu hissettiğim tek alan olan tiyatrodaki başrolleri hep çalışkanlar veya öğretmenin gözdeleri alıyordu. Zaten utangaç olan yapıma bu ilkokul bir de değersizlik eklemişti, o kocaman muhteşem bahçesi içinde okul müdürünün deniz kıyısındaki tek katlı evi bazı akşamlar en sevilen öğrencileri ağırlardı ama hiçbir zaman aralarında olmadım. Kocaman bahçesine kiraz, çağla, çitlembik, ceviz ve zerdali ağaçları yayılmış, yeşillikler içinde, deniz kıyısında çok güzel bir okuldu ama ben nefret ediyordum.
Ve mezun olduktan 40 sene sonra (yani 2013 yılı öğretmenler gününde) kendimi okulun önünde buldum, artık yıkılmaya hazır boşaltılmış bir okuldu. Hava yağmurlu, yerler dökülen yapraklarla doluydu. Bana çok uzun gelen ana kapıdan okula girdim, beş adımda okul girişine geldiğimde o bomboş binada cama yapışmış hıçkırıklarla ağlayan bir çocuk bana bakıyordu. İçim burkuldu, gözlerim doldu, çocuğun yanına gidip merdivenlere oturdum ve onu çok sevdiğimi söyledim. Aslında bu yaşadıklarının onu ileride daha güçlü, mücadeleci ve kalbi sevgi dolu bir insan yapacağını söyleyerek göz yaşlarını sildim ve onu kucakladım. Artık çocukluğumu affetmiştim. Orada ne kadar durdum bilemiyorum, senelerin emektar okulu yıkılıp yeniden yapılacak olmasının üzüntüsü ile bana bakarken, yağmurun damlaları gözyaşlarım ile karışmıştı. Birbirimize veda ettik belki biraz daha geç kalsaydım çocukluğum da yıkıntılar arasında kalacaktı. Halbuki onu yanıma almıştım artık ikimizde güvendeydik. Okul kapısından arkama bakmadan çıktım, işte o an içimden bir ses “Tüm bu yaşadıklarını başka çocuklara yaşatmayacak bir okulun tohumları burada atıldı.“ dedi.

Hayatımızda sadece başarılarımız değil aynı zamanda yaşadıklarımız bizleri güçlü yapar. Mücadeleye hazır, ayakları üzerinde durabilen, kendini ve başkalarını seven nesiller yetiştirebilirsek gerçek başarıyı yakalamış oluruz.

Bu duygularla yola çıkarak; yaratıcılığın kutlandığı ve desteklendiği, her çocuğun birey olarak farklılıklarının gözetildiği ve en önemlisi çocukların öğrenmeyi sevmenin coşkusunu yaşayacakları bir eğitim hazırladık

Saygılarımla,

Didem DİNÇMAN
Parlak Ufuklar Anaokulu Kurucusu